http://www.youtube.com/watch?v=sxDdEPED0h8&NR=1&feature=endscreen
Uzun aradan sonra bir tavsiye ile döndüm :) Dinleyin...
Kısa... Kısa...
28 Haziran 2013 Cuma
15 Mayıs 2012 Salı
'THE VOW' TÜRKÇE ADI İLE 'AŞK YEMİNİ'
Rachel McAdams ve Channing Tatum'un başrollerde olduğu 2011 ABD yapımı 104 dakikalık romantik-dram tarzı bir film. Yönetmen koltuğunda Michael Sucsy oturuyor. Paige rolünde Rachel filmde kusursuz olan tek şey.Mükemmel gülümsemesi ve yaydığı sıcak enerji ile sizi filme çekiyor, oyunculuğunu da çok başarılı bulduğum bir isim yani bu film icin iyi bir tercih çünkü onu kurtaran tek şey. Paige'in eşi Leo rolünde de karşımıza Channing Tatum çıkıyor. Lakin rolünün hakkını vermek bir yana yakınından bile geçemiyor. Kesinlikle kendisi bu film için kötü bir seçim. Bu filmde oynamak için olmayan oyunculuğu yerine adelelerine güvenmiş olmalı ki filmde nadiren giyinik görünüyor.Kesinlikle ifadesiz suratı ve donuk bakışları ile izleyiciye filmdeki duyguyu aktaramamakta, yani fedakar, sabırlı, destekçi koca rolünde akıllarda kalamadı malesef...
filmin başlangıcındaki sinema çıkışı
Film gerçek bir hikayeden alıntıymış.Film bir kaza anından başlamakta.Sinema çıkışı arabada öpüşürlerken Paige kemerini açar ve tam o sırada arkadan arabaya bir kamyon çarpar. Leo küçük sıyrıklarla atlatırken Paige kemeri açık olduğu için ön camdan fırlar.Kaza sahnesi başarılı bir şekilde gerçekçi olarak gösterilmiş. Başarılıydı.Hastahaneye kaldırılan Paige'in durumu kritiktir ve uzun süre yoğun bakımda kalır, uyandığında ise nedense sadece son 5 yılı hatırlamaz dolayısıyla kocasını tanımaz.Kendini artık konuşmadığı ailesiyle, bıraktığı hukuk fakültesinde, ayrıldığı nişanlısı ile sanmaktadır. Filmin geri kalanında Paige'in herşeyi hatırlama çabası, kocasının hayatına dahil olma ve tekrar onun sevgisini kazanma çabası, Paige'in eski nişanlısına karşı hislerinin hala var olması ve onla yakınlaşması falan anlatılmakta... Çok klişe bir film. Zaten Rachel'ın hep aynı tarzlarda roller alması pek çok benzer filmlerdeki olayların geçmesi filmin eksileri...
Paige'in eski nişanlısı
ilk buluşmaları
'Küçük bir detay lakin değinmeden edemeyeceğim ben alyanslarına bayıldım'
Sorunlu aile, rest çekip kendi hayatını yaşamaya çabalayan bir evlat, küçümsenen parasız damat, kafası karışık kız, para ile her şeyi satın almaya çalışan baba klişelerini görmezden gelebiliyorsanız,Channing'in ablak suratına ve her fırsatta soyunup kaslarını gözünüze gözünüze sokmasına tahammül edebiliyorsanız, zaten bu filmden de çok şey beklemiyorum aynı tarzdaki yüzlerce izlediğim filmlere bir film daha eklerim sorun olmaz maksat vakit geçsin diyorsanız o zaman size önce fragmanını sunayım da sıcak bir gülümseme içinizi açsın... İyi seyirler...
http://www.youtube.com/watch?v=7JoXHO3ceUY
3 Nisan 2012 Salı
ETKİLİ İLETİŞİM VE FARKINDALIK SEMİNERİ
31 Mart günü üniversitemin yani Kocaeli Universitesinin Alternatif Gelişim Kulübünün (AGEK) İzmit Halkevi'nde düzenlediği Etili İletişim ve Farkındalık Semineri'ne katıldım. Seminere Devrim Ersöz 'İletişimin Kırmızı Dili',Önder Aytaç 'Stres ve Kriz Yönetimi', Yasemin Tecimer ' Beden Dili', Cem Öğretir 'Etkili İletişim' konulu konuşmalarını yapıcak diye beklerken Cem Öğretir yerine Cüneyt Mete katıldı. Bu aksilik dışında keyifli geçen, faydalı bir seminerdi. Günün sonunda herkes kariyer planları ile ilgili kafasındaki sorulara cevaplar bulmuş ya da yeni tavsiyeler almış ve beden dili ile ilgili pek çok yeni şey öğrenmişti.
İlk konuşmacı Devrim Ersöz'dü ve doğru dinlemenin, doğru anlayıp çözüme varmanın ne kadar önemli olduğunu ve bunu günlük hayattta ne kadar gözardı ettiğimizi anlattı. Kısa videoları ve soruları ile bizi test etti ve sonuç hüsrandı :) Yeni kararlar aldım artık herkesi sözü bitene kadar dinleyeceğim ve farklı açılardan bakmaya çalışacağım:) kendime not! Resmi sitesi http://www.academictrend.com/
İkinci konuşmacı Cüneyt Mete idi. Açıkcası ben daha önce adını sanını duymamıştım.Eve gelince araştırdım kendisini konuşma öncesi kendini tanıttı ve bilgi sahibi oldum. Diğer konuşmacılardan farklı bir üslubu vardı. Resmiyeti ortadan kaldırıp arkadaş ortamıdaymış gibi bir konuşma gerçekleşti. Samimi ve espirili bir tarzla ve genç olmasının da arısıyla bizim sorularımızı içtenlikle ve ilginç derece de dürüstçe cevap verdi :) Bu kadarına şaşırmadım desem yalan olur:)
Üçüncü olarak Yasemin Tecimer konuşmasını yaptı. Bize protokol kurallarından bahsetti. Beden dilinin neler anlattığınından bahsetti. Bu konu ile ldukça ilgili olduğumdan mı bilemiyorum ama ben ağzından çıkan her kelimeyi yuttum:) Bahsetmek gerekirse biraz: Doğru tokalaşma tekniklerinden bahsetti. Tokalaşırken konuşacak vaktin yoksa birini tanıdığını, bileğine bir iki kez vurarak anlatabileğimizi söyledi. Çatı tutuşu denen duruşun ( hani şu siyasetçilerin koltukta oturuken parmaklarını birleştirerek üçgen şeklinde ellerini tuttukları tutuş) etkileyici görünmek adına başarılı olduğundan bahsetti. Birisi tokalaşma sırasında 2 elini de kullanırsa sizin de ona 2 elle cevap vermeniz grektiği (hatta dirseğe doğru koldan da tutulabilir) yoksa karşı tarafın 1-0 önde olacağını. Tokalaşırken ilk eli her zaman bayanın vermesi gerektiği yani tokalaşıp toklaşmamanın kararını bayanın vereceğinden bahsetti. Ama tabi eğer bir erkek uzatmış bulunduysa ilk önce bayan da erkek için zor bir durum yaratmamak adına elini sıkmalı. Mulakatlarda kıyafetin ne kadar önemli olduğundan bahsetti, özellikle kahve rengi takım giyilmemesi gerktiğinden. Mulakat sırasında bacağımızı, elimizi sallamak ya da bir eşyamızı oynamaktan kaçınmamız gerektiğinden, bize gösterilen yere oturmamız gerktiğinden bahsetti. Sosyal hayatta konuşurken işaret parmağımızı sallamaktan kaçınmamız gerektiğinden, kollarımızı çocukken bize öğretilen çiçek olma şeklinde birleştirmememiz gerektiğinden ya da ellerimizi belimizin altında önde veya arkada birleştirmememiz gerektiğinden bahsetti. Eğer arkada birleştirirsek ukala bir tavı, önde birleştirirsek omuzlarımız düşeceğinden güvensiz bir tavır sergileyeceğimizden bahsetti. Sosyal hayatta her zaman kadının erkeğin sağında durması gerektğinde bahsetti. Erkekler özellikle sağa geçmek istermiş çünkü gücün, hakimiyetin sağda duran kişide yani kendilerinde olduğunu göstermek için. Politik alanda da güçlü olan sağda olacak tabi. Yalan söylerken insanlar sağ tarafa, bir şeyi hatırlamaya çalışırken de sola bakarmış. Bence iyi bir ip ucu:) Çok samimi olduğumuz biri olmadığı müddetçe kimseye 50 cmden az mesafe kalacak şekilde yaklaşılmamalı çünkü özel alan ihlali olduğunu söyledi. Daha fazlası İçin Protokol Kuralları ve Adab-ı Muaşeret kitabını alarak ya da resmi sitesine uğrayarak, benim gibi seminerlerine giderek öğrene bilirsiniz:) Sitesinin adresi:
http://www.protokolkurallari.com/
Dördüncü olarak Önder Aytaç konuşmasını yaptı. Konuşmasını hoş videolarla ve anektotlarla yaptı bize. ben oldukça beğendim. Bi ara ağladım, bi ara çok güldüm, bi ara ne kadar doğru diyerek dinledim. Kısa zamanda çok konudan bahsettiği için şu an size derleyip toplayıp anlatamıyorum ama gerçekten ondan öğrenilecek çok şey var denk geldiğiniz yerde dinleyin derim.
Velhasıl kelam ben oldukça eğitici ve keyifli bir gün geçirdim. AGEK'in ufak tefek aksilikleri dışında tabi.Size de tavsiyem bu kişileri sıkı takip edip bilgi birikimlerinden yararlanın.
Etiketler:
AGEK,
beden dili,
Cem öğretir,
cüneyt mete,
devrim ersöz,
kişisel gelişim,
Kocaeli üniversitesi,
mulakat kuaralları,
önder aytaç,
protokol,
stres ve kriz yönetimi,
yasemin tecimer
27 Mart 2012 Salı
BAKIŞ AÇISI...
'Bir civciv karşıdan karşıya geçerken otomobil tarafından ezilmiştir.'
MERKANTİLİSTLER: Ülkenin zenginliğinde azalma oldu. Daha çok civciv üretip, ihraç etmeliyiz.
FİZYOKRATLAR: Doğal düzen düzenler. Toprağı bol osun.
KLASİKLER: Görünmez el düzenler. Kalan sağlar bizimdir.
NEO-KLASİKLER: Diğer şeyler sabitken (ceteris paribus), civciv karşıya geçebilirdi.
KEYNESYENLER: Üst geçit yapılmış olsaydı (devlet müdahalesi), civciv ezilmezdi. Uzun dönemde tüm civcivler ölüdür.
MONETARİSTLER: Para cezaları gereğinden az olduğu için civciv ezilmiştir. (Yanlış uygulanan para politikası)
YENİ KLASİKLER: Ezildiğini fark etmesiyle bir daha ezilmeyecektir (rasyonel beklentiler). Sadece öngörülmeyen (süpriz) otomobiller civcivleri ezecektir.
YENİ KEYNESYENLER: Hem öngörülen hem de öngörülmeyen otomobiller civcivleri ezecektir. Otomobilin hızlı gittiğinden (ahlaki tehlike) haberi olmayan (asimetrik bilgi) civciv, karşıya geçmek istediği için (ters seçim) ezilmiştir.
POST-KEYNESYEN: Otomobilin geçeceği belirsiz olduğu için civciv ezilmiştir.
ARZ YANLI İKTİSATÇILAR: Civciv kaybını telafi etmek için vergiler düşürülüp, civciv üretimi teşvik edilmelidir.
ANAYASAL İKTİSAT: Otomobillerin hızlı gitmesi anayasa ile engellenmelidir.
REEL KONJOKTÜR TEORİLERİ: Otomobil icat edilmeseydi, civciv ezilmeyecekti.
Yüksel Bilgili 'nin İkinci Sayfa Yayınevi'nden çıkmış 'Karşılaştırmalı İktisat Okulları' kitabından bir alıntıdır. Kapağında bu yazıyı görüp beğenince paylaşmadan edemedim...
Etiketler:
anayasal,
arz yanlı iktisat,
fizyokrasi,
keynesyen,
merkantilizim,
monetarist,
neo-klasik,
post keynesyen,
reel konjoktür teoremi,
yeni kasik,
yüksel bilgili karşılaştırmalı iktisat okulları
8 Mart 2012 Perşembe
MIDNIGHT IN PARIS!!!
Her şeyi ile buram buram Woody Allen kokan bir film. Onun elinin değdiğini bilmesem de kesinlikle filmi izlerken anlardım.Bu film kendi yüzünü de sunduğu filmlerden değil, kendi tarzında ufak ufak dokundurmalarla eleştiriler gönderen, düşündürücü ve çok da hoş, zevk alarak izlenecek bir film. Her filminde olduğu gibi bu filminde de çok önemli isimler yer almış. Üstelik geçmişten unutulmaz kişileri de bizlere taşıyarak.
Adrien Brody,Owen Wilson, Rachel Mc Adams, Micheal Sheen, Kathy Bates, Carla Bruni, Marion Cotillard gibi isimlerin oluşturduğu kadro; Salvador Dali, Picasso, Gertrude Stein, Hemigway, Zelda-Scott Fitzgerald, Djuna Barnes, Luis Bunuel, Man Ray, Pender, T.S. Eliot, Franz Richard gibi kişileri bizlere ulaştırıyor.
Filmde Hollywood'da senaryo yazarlığı yapmış ama bunu önemli bir şey olarak görmeyip bir roman yazma hevesinde olan, bunun için sahip olduğu havuzlu evinden, düzeninden vazgeçip Paris'e yerleşmek isteyen bir adam Owen Wilson (Hollywood'da senaryo yazmanın övünülecek bir şey olmadığına, basit işlerle çok para kazanılabildiğine dair bir eleştiri var burada). Aynı zamanda da evlilik hazırlıkları içinde, yeni düzen arayışlarından, nişanlısının ve arkadaşlarının ukalalıklarından sıkıldığı ve bir türlü yazamadığı kitabını düşünürken bir anda kendini Paris'in mucizeleri arasında buluyor.Bir araba onu alıp hayalindeki altın çağına 1920'lere götürüyor.Hayranı olduğu edebiyat ve sanat dünyasından herkesle tanışıyor. Öyle ki yeni kitabı hakkında Hemigway'den tavsiyeler alıyor, Gertrude Stein kitabını inceleyip yorum yapıyor.O yılların eğlencelerine dalıyor hatta aşık oluyor.Aynı zamanda Paris'in geçmişte ve bugün de var olan tüm güzelliklerini de sunuyor bize. Woody Allen Paris hayranlığını iyice belli ediyor bu filmde.
Kahramanımız Gill kendi altın çağı 1920'lere gidip mutlu olurken o yıllarda yaşayan aşkı ise kendi altın çağı olan 19. yy'a gitme isteğinde. Herkes geçmişe aşık, hep bir dönem geri gitme hevesinde çağının hoşluğunun farkında olmadan. Filme gizlenmiş çok önemli bir ayrıntı.
Gill'in zaman yolculuğu yapıp bunu çok doğal karşılayıp gündüz 2000'li yılları yaşayıp akşam olunca hazırlanıp 1920'leri bir gezip gelecek kadar soğukkanlı olması düşündürücü olsa da genel olarak hoş bir film. 1920'lerin kostümleri ve müzikleri, Paris 'in her dönemde sunulan güzelliği, bu harika kadronun ortaya çıkardığı iyi oyunculukla gönül rahatlığı ile tavsiye edilebilecek bir film.
84. Oscar Ödüllerinde 'En İyi Özgün Senaryo Ödülü' sahibi olan filmimiz 2011 Cannes Film Festivalinde'de açılış filmi olarak gösterilmiş.
Benim izlerken çok zevk aldığım, müziklerine bayıldığım, Paris aşkımın depreştiği ve size de tavsiye ettiğim bir film. Kesinlikle izleyin derim ama önce fragmanı tabi:)
Etiketler:
1920,
adam brody,
carla bruni,
Hemigway,
kathy bates,
marion cotillard,
michael sheen,
midnight in paris,
owen wilson,
picasso,
rachel mc adams,
roman,
salvador dali,
T.S. Eliot,
woody allen
29 Şubat 2012 Çarşamba
BERLİN KAPLANI
Ata Demirer'in 3. filmi olan Berlin Kaplanı'nı malesef diğer filmleri kadar başarılı bulmadım. İzlemeden önce pek çok röportaj ve izleyici yorumları izlemiştim televizyonda sanırım bunlarda beklentimi fazla yükseltti. Yeğenimle gittim sinemaya ve evet o baya güldü benim aksime:) Sinemadaki diğer izleyicilere baktım genelde çocuklar çok fazla gülüyordu. Zaten küfür veya açık sahne olmadığı için de onların yaş grubuna gayet uygun bir film. Ama ne yalan söyleyeyim ben beğenmedim, eğlenceli bulmadım.
Filmde tek başarılı olan şey oyunculuktu. Evet deneyımlı oyuncular bunu da göstermişler. Özellikle Ata Demirer Rolu için Almanya'ya gidip aylarca güvenlik görevlisi olan birinin yanında kalıp onun kouşma şeklini kapmaya çalışmış. O kişi bir dönem boksörlük yapmış bu yüzden rolüne bu konuda da yardımcı olmuş beraber sokaklarda çalışmışlar falan, baya özveri de bulunmuş yani, kilo vermiş. Konuşması gerçekten Almanya'da yaşayan Türkler gibiydi:) ama o kadar ne hoş bir konu vardı ne komik espiriler. Eyvah eyvah filmleri daha başarılıydı.
Sonuç olarak bence orta karar bir film. Eyvah Eyvah filmini izleyip beğendiyseniz bunun yarattığı beklentiyi karşılamayacak onu söyleyeyim.Ama evinizde ailecek izleyecekseniz vakit geçirmek için uygun. Meraklısına bu da fragmanı...
http://www.youtube.com/watch?v=ZazsGQLA41A
27 Şubat 2012 Pazartesi
84. OSCARCIKLAR =)
EN İYİ ERKEK OYUNCU
Jean Dujardin – The Artist as George Valentin
EN İYİ KADIN OYUNCU Merly Streep - The Iron Lady
EN İYİ YÖNETMEN
Michel Hazanavicius – The Artist
EN İYİ GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ
Hugo - Robert Richardson
EN İYİ SANAT YÖNETMENİ
Hugo (Dante Ferretti and Francesca Lo Schiavo)
EN İYİ YABANCI FİLM
“A Separation” Iran
EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU
Christopher Plummer – Beginners
EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU
Octavia Spencer " The Help "
EN İYİ KISA FİLM
The Shore – Terry George and Oorlagh George
EN İYİ KURGU
The Girl with the Dragon Tattoo
Angus Wall - Kirk Raxter
EN İYİ ORİJİNAL SENARYO
Midnight in Paris – Woody Allen
EN İYİ UYARLAMA SENARYO
The Descendants – Alexander Payne, Nat Faxon, and Jim Rash from The Descendants by Kaui Hart Hemmings EN İYİ SES KURGUSU
Hugo (Philip Stockton and Eugene Gearty)
EN İYİ SES MİKSAJI
Hugo (Tom Fleischman and John Midgley)
EN İYİ KOSTÜM
The Artist – Mark Bridges
EN İYİ MAKYAJ
The Iron Lady – Mark Coulier and J. Roy Helland
EN İYİ ORİJİNAL MÜZİK
The Artist – Ludovic Bource
EN İYİ ÖZGÜN FİLM MÜZİĞİ
"Man or Muppet" from The Muppets – Bret McKenzie
EN İYİ GÖRSEL EFEKTLER
Hugo – Rob Legato, Joss Williams, Ben Grossmann, and Alex Henning
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)